22.12.2017

Erik P.M. Vermeulen: Dijital Asırda Eğitim


Dijital Asırda Eğitim
Gelecek Nesil Vuku Bulacak Muammalara Karşı Nasıl Hazırlanır
-Erik P.M. Vermeulen

Bir üniversite profesörü ve beynelmilel bir müfredatın idarecisi olarak, yaz dönemi her daim derslerimin ve müfredat içeriğinin irdelenmesi için en iyi zaman olagelmiştir.

Eğitim gereçlerini öğrencilerle alakadar kılmak için düzenli olarak güncellerim. Yeni meseleleri öğretmek aynı zamanda beni de taze kılar, araştırmalarıma ve diğer yazınıma yardımcı olur.

Öğretmen/hoca olarak, öğrencilere en yeni eğilimlerin ve irfanın temininin sağlanmasından yükümlüyüm.

Fakat bu yıl bir şeyler farklı gibi.

Gerçekten daha elzem bir değişikliğin gerekli olduğunu kaniyim. En son değişikliklerin yansıtılması artık yeterli gelmiyor.

Bunun yerine gerekli olan şey ise eğitime bütünüyle yeni bir yaklaşım.

Neden?
Mevcut üniversite eğitimi durumuyla alakalı “memnuniyetsizlik” hissiyatım, teknolojinin üstel büyümesiyle tamamen ilintili. Daha önce de yazmış olduğum üzere, tecrübe etmekte olduğumuz şey “gerçekliğin dijital hâle getirilmesi”.

Bu, yeni teknolojilerin küresel ölçekte hızla yayılmasının sonucu. Şu an hepimiz hızlı tempolu, teknoloji odaklı sosyal değişim ile kimliklendirilmiş olan “dijital dünya” da yaşıyoruz.



Gelecek, muazzam fırsatlarla dolu olacak fakat aynı zamanda muazzam muammaların da dünyası olacak.


Böylesine bir muamma, eğitimciler için büyük zorluk oluşturuyor. Yeniliklerin mevcut temposu ve gittikçe kısalan yenilik döngüleriyle birlikte aşikar olarak görünen o ki, yeni teknolojiler nasıl yaşamakta ve çalışmakta olduğumuzu her açıdan değiştirmeye devam edecek.

Biteviye teknolojik yarılma, yeni normalimizdir. “Eski dünya” tasavvurları, modelleri, paradigmaları ve fikirleri artık geçerli olmayacak.

O halde, şu an öğrencilerimize ne öğretiyor olmalıyız?

Ne?
Öğretim, her zaman “geriye dönük” olma eğiliminde idi. Mâzinin mukim bilgisinin aktarılması, eğitime olan bütün yaklaşımımızın başlangıç noktasını oluştura gelmiştir.

Örneğin hukuk alanında, öğrenciler mevcut yasaları, düzenlemeleri ve davaları geleneksel bir şekilde analiz etmişlerdir. Mâlum kanı şu ki; eğer tarihsel gelişmeleri öğrenirseniz, gelecek problemleri, yeni duruma eski doktrin ve temayülleri uygulayarak çözebilecek durumda olacaksınız.

Benzer bir mantık başka alanlarda karşımıza çıkabilir. Örneğin MBA programları; iş bağlamında aynı yaklaşımları uygulayın.

Eğitimcinin sorumluluğu bu bilgiyi/içeriği aktarmaktı. Bilgi asimetrisi dünyasında öğrenci-öğretmen ilişkisi mecburen hiyerarşik bir ilişkiydi. Nihayetinde, öğretmen, bütün bilgiye sahipti.

Fakat bu model, sürekli devinim halindeki bir dünyaya uygunsuz duruyor. Eğer gelecek zaman, şimdikinden tamamen farklıysa, çok da alakalı olmayacak gibi görünen içeriğe odaklanmak pek de anlamlı değil.

Dahası, bilginin ulaşılmaya hazır bulunması öğretmenin bilgi avantajının daha da az öneme haiz olduğu anlamına geliyor.

Sonuç?
Eğitim daha ileri dönük ve yeteneğe dayalı olmalı.

O halde müstakbel nesli bilinmez gelecek sorunlarıyla uğraşmaları için nasıl hazırlarız?

Soruyor olmamız gereken soru bu. Programlarımızın ya da kurslarımızın içeriğini “güncellemek” artık gerçekten yeterli gelmiyor.

Teknoloji
Başlangıç olarak herkesin bilgisayarları, iletişim ağlarını, yapay zekayı ve büyük veriyi çevreleyen teknolojiyi teorik olarak daha iyi öğrenmesi gerekli. Pek çoğumuz için toplumsal değişimin altında yatan bu teknolojiler bir gizem olarak kalıyor ve bu bir sorun.

Eğitimin pek çok alanına pratik teknik bilginin entegre edilmesi gerekmekte. Kodlama ve veri analizi iyi bir başlama noktası olarak görünüyor.

Ancak, aynı zamanda emsalsiz değişimler dünyasında önemli olan diğer yetenek ve kapasiteleri de göz önüne almalıyız. Aşırı belirsiz koşullar altında doğru karar vermede gelecek kuşağa yardımcı olarak becerilerin geliştirilmesine odaklanılmalıdır.

İşte önemi olduğuna inandığım türden konulara bazı öneriler:

#1 — Yaratıcı Düşünce
Gelecek kuşak hızlı ve “kalıpların dışında” düşünebilmeli.

Karmaşık durumlara dinamik analiz ve çözüme kavuşturma becerisi, sunumlarda ya da video biçiminde, anahtar olacaktır.

#2 — Müteşebbislik
Gelecekte daha açık ve kuralların dışında organizasyonlar ve sosyal platformlar göreceğiz. Bu sebeple gelecek kuşağın daha üretken ve kendi kendini motive eden bir kuşak olması, yani bir “patron”/süpervizör onlara neyi ne yapmaları gerektiğini söylemeden bir yolunu bulabilecek bir nesil olmaları önemli.

Geleneksel anlamdaki “kariyer” konseptinin daha da az münasip olmasıyla beraber, doğru tarz hikaye anlatımı ile şahsi marka inşası önem kazanacak.

#3 — Takım Çalışması
Alışılmışın dışındaki çoğu organizasyon sıklıkla çeşitli ulusal ya da disipliner altyapılardan mevcut, yabancı kişilerden oluşan ekiplerle çalışmayı amaçlıyor.

Bir takım halinde çalışabilme yetisi için, yeni durumlara ve çalışma düzenlerine sürekli olarak adapte olabilmek elzem hale geliyor.

#4 — Etik
Geleceğin problemlerinden pek çoğu etik anlamda karmaşık olacak. Bu, özellikle robotik ve yapay zeka bağlamında doğru görünüyor.

Yine de bütün yeni teknolojiler zor etik meseleleri gündeme getirir. Öğretmenlerin değer katacakları bir başka mecra da öğrencilerin etik konusunda düşünme kapasitesinin inşası gibi duruyor.

#5 — Disiplinlerarası Öğrenme

Başlangıçta garip görünse de, son olarak disiplinlerarası ve çoklu-disiplinli çalışmaya açık olmamız gerek.

Örneğin —bu sadece kişisel bir görüş— , daha fazladan bir biyoloji malumatı genç neslin geleceğe ait mücadeleye hazır olmasına yardımcı olabilir.

Bu kısmen, iş dünyasında son değişimleri anlamak için gerekli olan biyoloji metaforlarına dair kendi tercihimin yansımasıdır. Başka bir yerde açık ve kapsayıcı bir “ekosistem” olarak Tesla üzerine yazmıştım. İnanıyorum ki “çevre” ve “evrim” dahilindeki metaforlar da benzer şekilde faydalıdır.

Fakat aynı zamanda bu da şu inancımı yansıtıyor ki; müstakbel büyük inovasyon dalgasının biyoloji alanında olması daha kuvvetle muhtemel ve sahanın bu bilgisi bir mükâfat olacaktır.

Elbette bu konuda yanılıyor olabilirim. Fakat şu temel düşünce kesinlikle doğrudur: genç neslin belirsiz geleceğe hazırlanmasına yalnızca çeşitli perspektiflere maruz kalmak yardımcı olabilir.

Nasıl?
Bu bizi nihai sorulara getirir:
Gelecek nesli nasıl eğitmeliyiz?
Dijital bir dünyada eğitimci olarak daha da etkili olabilmek için nasıl bir öğretim metodunu benimsemeliyiz?

Elbette bu yeni bir soru değil. Eğitimciler daima performanslarını nasıl arttırabileceklerine kafa yormaktadır. Hali hazırda bu meseleyle ilgili pek çok tartışma mevcut.

Fakat mevcut tartışmaların gereğinden fazlası aşırı basit görülüyor. Bilhassa “uzaktan öğrenim” ya da “çevrimiçi öğrenim” üzerindeki odaklanma eğilimi özellikle sorunlu görünüyor.

Her şeyi çevrimiçi hâle getirmenin her şeyi hallettiği fikri biraz safça gibi. Tabi ki aksi takdirde bilgi erişimine sahip olamayacak bazı topluluklar için bilgiye erişimi sağlayabilir ve bu aşikâren iyi bir şeydir. Ancak yine de böylesine bir yaklaşımın risklerinden haberdar olmalıyız.

https://youtu.be/BK0umdfCDbs

Özellikle, geleneksel öğretmen-öğrenci hiyerarşisini korur ve içeriğe odaklanır.

Bunun yerine, öğrencilerin daha yaratıcı ve girişimci olmaya mecbur bırakıldığı, daha sınırsız, daha kapsamlı öğrenme ortamları –Laboratuvarlar- oluşturmamız gerekiyor.

Öğrenciler ekip halinde çalışmaya ve muhtemel senaryolar hakkında ilişkili güçlük ve çözümleri göz önüne alarak düşünmeye zorlanmalıdır.

Bu minvalde, dijital asra ilişkin liyakat beslenebilir.

Öğrenci Beklentileri
Fakat belki de eğitime yaklaşımımızı değiştirmemiz için en güçlü argüman, bugün gençlerin beklentileri ve talepleri.

Bana aşikâr gözüken o ki “gelecek” nesil, eğitimden farklı bir şey bekliyor. Geleneksel yaklaşım onları düpedüz sıkıyor. İlgileri hemen kesiliyor. Telefonlarıyla oynamanın ya da sadece hep birlikte okuldan kaçmanın   cazibesi bir hayli güçlü.

“Aynı (hatta daha iyi) bilgiyi çevrimiçi alabiliyorsam neden sınıfa gitmeliyim?”

Sonuçta bugünün üniversiteye girenleri dijital bir dünyanın ortasına doğanlar. Onlar, internet öncesi asra dair hatırası olmayan bir kültüre ait. Tamamı ile dijital kültüre ve nispeten “zahmetsiz” imkânlar içine dalmışlar.

Üniversiteler için risk şu ki eğer bu yeni gerçekliğe uyum sağlamazlarsa “dinozorların” yolundan gidecekler. 

Farklı ve hızla değişen dünyaya yakışmayan hantal izbandutlar.
çeviri
Dualist Dergi sayı 2'de yayınlanmıştır.